BARBAROS ŞANSAL
16 Şubat 2011 Çarşamba
Bir Yazı...
Onun bir ceketi var.
Sadece ona mahsus.
O'nun bedeninde
Modeli ona özel
Kumaşı ağlayarak girilen
Kah zorlanılan kah usanılan azda mutlanılan
Hayat atölyesinin
Yaşam tezgahında dokunmuş
Büyük bir emekle.
Atkı çözgü ipleri insanlıkdan
Yeryüzünden tutam tutam derlediği bilgiyle
Menevişli rengini kumaşa kendi vermiş.
Dört bir yanına da zeka pırıltıları serpiştirmiş.
Ustaların Ustası bir usta tarafından
Sevgi makasıyla tek biçilmiş.
Telası tevazudan muhteva
Mevlanadan Yunusdan hisselerle
İnce ince kumaşa işlenmiş.
Astarı hoşgörüden,
Bütün eksikleri ve fazlalıkları gizlenmiş.
Sol tarafa tam punto cebin üzerine
Çok güzel bir resim işlenmiş.
Aplikasyon değil kumaş dokusundan.
Kısrak başı bir harita.
Delici mavi bakışlı bir silüet,
Ve bir ay yıldız dalga dalga .
Yan cepler düz ipliğe dosdoğru yerleştirilmiş.
Biri anlayıştan,
Biri merhametten.
Çok kullanılmış olsalar da
Hiç biri esnememiş.
Hülasa ceket ihtimamla, saygıyla,
Yedi renk iplik ve sanatla
Günbegün elde dikilmiş.
İki ilik ikide düğme eklenmiş.
Cesaret ütüsüyle de bir güzel ütülenmiş.
Delifişek duruşu ondan.
Kırışmıyor, kirlenmiyor, ıslanmıyor,
Üşütmüyor ve terletmiyor.
Kurşun ve bıçak geçirmiyor.
Kumaş %100 insanlık olunca
Bütün hamleler sonuçsuz kalıyor.
Onu kötülüklerden koruyor.
Ara sıra bir kaç çamur parçası atılsa da
Silkelenince hepsi düşüyor.
O da ceketini hiç çıkarmıyor.
Biliyor ki ; Ona çok yakışıyor.
Çok kişi ''aynısı bende de var '' diyor .Ama
Aslı onda !
Ona mahsus,
Onun bedeninde.
Kumaşı, modeli Ona özel.
Çok yakışıyor.
O da onu
onurla, sabırla, asaletle, başarıyla taşıyor !
FATMA YILMAZ - SAMSUN
SÖZÜN BİTTİĞİ YERDE İPE SERİLMEZ Kİ UN ...
17 Ocak 2011 Pazartesi
UCUBE ABRAHAM VE SEVGİLİSİ SALAMON..
UCUBE ABRAHAM VE SEVGİLİSİ SALAMON
Bu metinin, ne Varoluş ( Genesis) ne de Kanuni Sultan Süleyman ile ilgisi yoktur, Okuyacaklarınız tamamen kurgudur,
Öyle kutsal kitaplardan ve kahramanlardan esinlenmez...
Zaten böylesi kimlikler insanlık denen hayvanlarda asla var olamazlar,
O yüzden, lütfen şikayetleriniz ile Alalet sistemini kasarak ve kaktırarak daha fazla meşgul etmeyiniz çünkü bu ara operatörleri yeteri kadar yoğun...
Efendim, yıllar yıllar önceymiş.
Dedekorkut emri ile tüm kızanlar bile hamileymiş...
Masal ya bu ;
Gökten düşmeye hazır 3 elmayı da deccal, gümrüklerde kemirmekteymiş.
Nasılsa veledi zinası kandil ihalesini alıp tüm hanedanlığın ana arterlerini şık şık lambalar ile bezemekteymiş hemde mektebi medreseden yeni mezun olduğu halde... Eh zaten medreseyi otel yapan dünür de o ihalede...
Ne olmuşsa olmuş kör tuttuğunu bulmuş.
Meğerse ucubeler herşeyi kitabına uydurmuşmuş...
Vezirin bıçkın delikanlıya aşkı da o arada konuşulurmuş..
Halbu ki ;
Abraham adlı yağız genç , Salamonun koynunda uyurmuş,
Salamon ise karanlık köşe başlarında çakma polyester entarisi ve bol janjanlı nağmeler ile aradığını zor bulurmuş.
O arada bardak bardak tarih içenler , eskiden cinsel uzuvlarını kımız tasında mı soğuturmuş? Altaylar’dan tepeden inip tahta çıkmış olanlar bulutlara tutunur ve de cübbelerden haber uçururmuş. Eşşeğe altın semer vuranların meşin suratları ise kaanın kredisi ile avunur sonra da el altından sümen altına hayasızların dosyalarını sokarak doğruları soğuturmuş...
Diğer derebeylikde ise durum dokuz doğururmuş,
İki kısır tarla; ay ışığı, tatlı pınar, su kabağı ve yel aralığı kızlara peşkeş çekilmiş ve de gerisi satışa sunulmuşmuş.
Zaten kötü kralı toprak dahi kabul etmemiş, cenazesi bile yolunmuşmuş...
Sakallı sokullu kılıklı yağcıbaşı nasılsa meddahlığa hak bulmuşmuş.
Beygir dişli kapıkulu ve de içgüveysiden hallice komşusu zaten içip içip Cihanın giremediği her yerde kudururmuş. Sonra da beygirlerin, üst medresenin
El aleminin hayal alemi kentine yerleşmiş leş karılar ise elçi kılığında roportajcı olurmuş.. Zaten doğru söyleyenler çokdan dokuz köyden de kovulmuşmuş. Özünde dil tostunda kaşar olan ise mertebe bile bulmuşmuş..
Çarıklı erkanı kilere el atıp zaten dünyalığı doğrulturmuş.
Bu arada dünyanın arsası 2 kerre elif be olmuşmuş...
Muş muş muş ,
Aslında hayatın yolu yokmuşmuş,
Ancak atı alan Üsküdar'ı geçerken mendilini sakalı şerifeye uydurmuşmuş...
İki üçgeni üstüne koyup, albayrağı ak edip, kaka işlerinde derman sunulurmuyumuş ? Sonrada paçavra sahte bezi kafalarında burulurmuymuş?
Anladınızmı nasıl analtıldığınızı ?
Ben de anlamdım zaten ne yazdığımı ☺
Yaza kaza bitmedi, durun bakalım alaleten kaktıranlar daha ne dilendi ?
Bu metinin, ne Varoluş ( Genesis) ne de Kanuni Sultan Süleyman ile ilgisi yoktur, Okuyacaklarınız tamamen kurgudur,
Öyle kutsal kitaplardan ve kahramanlardan esinlenmez...
Zaten böylesi kimlikler insanlık denen hayvanlarda asla var olamazlar,
O yüzden, lütfen şikayetleriniz ile Alalet sistemini kasarak ve kaktırarak daha fazla meşgul etmeyiniz çünkü bu ara operatörleri yeteri kadar yoğun...
Efendim, yıllar yıllar önceymiş.
Dedekorkut emri ile tüm kızanlar bile hamileymiş...
Masal ya bu ;
Gökten düşmeye hazır 3 elmayı da deccal, gümrüklerde kemirmekteymiş.
Nasılsa veledi zinası kandil ihalesini alıp tüm hanedanlığın ana arterlerini şık şık lambalar ile bezemekteymiş hemde mektebi medreseden yeni mezun olduğu halde... Eh zaten medreseyi otel yapan dünür de o ihalede...
Ne olmuşsa olmuş kör tuttuğunu bulmuş.
Meğerse ucubeler herşeyi kitabına uydurmuşmuş...
Vezirin bıçkın delikanlıya aşkı da o arada konuşulurmuş..
Halbu ki ;
Abraham adlı yağız genç , Salamonun koynunda uyurmuş,
Salamon ise karanlık köşe başlarında çakma polyester entarisi ve bol janjanlı nağmeler ile aradığını zor bulurmuş.
O arada bardak bardak tarih içenler , eskiden cinsel uzuvlarını kımız tasında mı soğuturmuş? Altaylar’dan tepeden inip tahta çıkmış olanlar bulutlara tutunur ve de cübbelerden haber uçururmuş. Eşşeğe altın semer vuranların meşin suratları ise kaanın kredisi ile avunur sonra da el altından sümen altına hayasızların dosyalarını sokarak doğruları soğuturmuş...
Diğer derebeylikde ise durum dokuz doğururmuş,
İki kısır tarla; ay ışığı, tatlı pınar, su kabağı ve yel aralığı kızlara peşkeş çekilmiş ve de gerisi satışa sunulmuşmuş.
Zaten kötü kralı toprak dahi kabul etmemiş, cenazesi bile yolunmuşmuş...
Sakallı sokullu kılıklı yağcıbaşı nasılsa meddahlığa hak bulmuşmuş.
Beygir dişli kapıkulu ve de içgüveysiden hallice komşusu zaten içip içip Cihanın giremediği her yerde kudururmuş. Sonra da beygirlerin, üst medresenin
El aleminin hayal alemi kentine yerleşmiş leş karılar ise elçi kılığında roportajcı olurmuş.. Zaten doğru söyleyenler çokdan dokuz köyden de kovulmuşmuş. Özünde dil tostunda kaşar olan ise mertebe bile bulmuşmuş..
Çarıklı erkanı kilere el atıp zaten dünyalığı doğrulturmuş.
Bu arada dünyanın arsası 2 kerre elif be olmuşmuş...
Muş muş muş ,
Aslında hayatın yolu yokmuşmuş,
Ancak atı alan Üsküdar'ı geçerken mendilini sakalı şerifeye uydurmuşmuş...
İki üçgeni üstüne koyup, albayrağı ak edip, kaka işlerinde derman sunulurmuyumuş ? Sonrada paçavra sahte bezi kafalarında burulurmuymuş?
Anladınızmı nasıl analtıldığınızı ?
Ben de anlamdım zaten ne yazdığımı ☺
Yaza kaza bitmedi, durun bakalım alaleten kaktıranlar daha ne dilendi ?
3 Ocak 2011 Pazartesi
002 DEN BERİ YILLAR YILLARI BECERDİ 2011 VELEDİ ZİNA OLARAK KAPIMIZA GELDİ...
002 DEN BERİ YILLAR YILLARI BECERDİ
2011 VELEDİ ZİNA OLARAK KAPIMIZA GELDİ...
Ne günlere kaldık değil mi ?
21. Asırın ilk on yılı bitti bile...
Hoş,bu yeni yıl meselesi kime ve neye göre ?
Hani desek ki cemre düştü, tohum çatladı ve yepyeni bir yaşam başladı ya neyse!
Belki de hazan sundu, yaprak dalda mı durdu, doğa uykuya mı soyundu olsaydı elde !
En uzun gece olsa idi 21 Aralık, olur muydu Hz. İsa 24 ü gecesi eksik babalık !
Mısır, Sümer, Aztek takvimleri kalmamış baktık,
Oysa şimdi ajandalar faizci bankalardan satılık.
Bakarız alık alık.
Eli cebe atan adam misali madam, para değil tutar adeta kofana misali balık...
Geçelim hanımlar beyler geçelim.
Yeni yıl diye kredi kartı transaksiyonuna dakikada bir milyon beşyüzbin dolar mı verelim?
Keriz den kerkenez kerevizden çerez bir yıla hadi merhaba diyelim..
Bakalım neler var falımızda telveden seslenelim...
Ocağı söndüren ocak ayı, hızla Golfstream akıntısını eriyen buzulların altına doğru iter...
Küresel ısınma yalanı Kyoto protokolüne güler geçer...
Hayfa açıklarında İsrail son 10 yılın en büyük doğalgaz rezervini bulduğunu açıklar.
Brezilya’da Filistin elçiliği açılır ve eski bir yükümlü kadın Devletbaşkanı olur.
Ortadoğu sonsuza dek değişecekdir...
Fildişi sahili ise artık birleşmiş milletler leşidir...
Tarım ve hayvancılık DMO, TMO yerine GDO ile nüfusumuzu çiğ çiğ yer geçer... Takunyalı TOKİ ‘nin el altından verilen milyarlaraca dolar keredisi bakalım kimlerin başını yer...
Vatan caddesine 3. Anıtmezar yeri aranır, deli gömleği giymiş leş başkanlar koruma ordusundan daralır...
Geçime düşmüşlere ha bire seçim sunulur.
Bu arada kazığı fakire geçirenler köprüden geçmiş ayı kılığında salınır durur...
3. köprünün ağaçları ise kömürhavzalarına taşınacak yalanı ile sunulur...
100 dolarlık tepegözünde allahın adı olan Musa doları yeşili dolar 20 cent den cepleri tıkır tıkır doldurur...
Dünya sel suları, kar çığları, fırtınalr ve yangınlarla boğuşur.
Tabi ki, 2012 safsatası falcılarla sürekli tüm ekranlarda bulunur...
GEL 2011 GEL.
HERGELE KILIKLI DÜNYAYA SEN HAL EL VER...
Değişim devşiriyor, debinim geviş getiriyor,..
Devrim evrim karışıyor.
Gel bakalım Davud’un kahpe yıldızından ne filizleniyor ?
İmralı’dan çıkan ses artık ahkam kesiyor.
Biri bozup bir düzüp dürzülükden ses veriyor.
Adı siyasi parti sanılan holdingler, al takke ver külah el ele, toprakları çimento ile çer çöp edip üzerlerinde hayasızca eşeleniyor.
450 milyon insan artık açlığın eşiğinde,
Dünyanın %12 si tatlı su peşinde.
Diğer yanda;
Vekil vukela aşure dağıtmakda siyah Cübbe eteğinde.
Medyada tarikat, ticarette cemaat, heyhat, oh ne güzelmiş hayat.
Öğrenci kafadan sömürülecek işçi, hasta ise zaten ağzında kalmamış tek dişi.
Birde müşteki listeye girdi mi,
Gel bakalım yeni yıl piçi, bacandaki pis kurum bize ne getirmekteydi?
Barbaros Şansal
2011 VELEDİ ZİNA OLARAK KAPIMIZA GELDİ...
Ne günlere kaldık değil mi ?
21. Asırın ilk on yılı bitti bile...
Hoş,bu yeni yıl meselesi kime ve neye göre ?
Hani desek ki cemre düştü, tohum çatladı ve yepyeni bir yaşam başladı ya neyse!
Belki de hazan sundu, yaprak dalda mı durdu, doğa uykuya mı soyundu olsaydı elde !
En uzun gece olsa idi 21 Aralık, olur muydu Hz. İsa 24 ü gecesi eksik babalık !
Mısır, Sümer, Aztek takvimleri kalmamış baktık,
Oysa şimdi ajandalar faizci bankalardan satılık.
Bakarız alık alık.
Eli cebe atan adam misali madam, para değil tutar adeta kofana misali balık...
Geçelim hanımlar beyler geçelim.
Yeni yıl diye kredi kartı transaksiyonuna dakikada bir milyon beşyüzbin dolar mı verelim?
Keriz den kerkenez kerevizden çerez bir yıla hadi merhaba diyelim..
Bakalım neler var falımızda telveden seslenelim...
Ocağı söndüren ocak ayı, hızla Golfstream akıntısını eriyen buzulların altına doğru iter...
Küresel ısınma yalanı Kyoto protokolüne güler geçer...
Hayfa açıklarında İsrail son 10 yılın en büyük doğalgaz rezervini bulduğunu açıklar.
Brezilya’da Filistin elçiliği açılır ve eski bir yükümlü kadın Devletbaşkanı olur.
Ortadoğu sonsuza dek değişecekdir...
Fildişi sahili ise artık birleşmiş milletler leşidir...
Tarım ve hayvancılık DMO, TMO yerine GDO ile nüfusumuzu çiğ çiğ yer geçer... Takunyalı TOKİ ‘nin el altından verilen milyarlaraca dolar keredisi bakalım kimlerin başını yer...
Vatan caddesine 3. Anıtmezar yeri aranır, deli gömleği giymiş leş başkanlar koruma ordusundan daralır...
Geçime düşmüşlere ha bire seçim sunulur.
Bu arada kazığı fakire geçirenler köprüden geçmiş ayı kılığında salınır durur...
3. köprünün ağaçları ise kömürhavzalarına taşınacak yalanı ile sunulur...
100 dolarlık tepegözünde allahın adı olan Musa doları yeşili dolar 20 cent den cepleri tıkır tıkır doldurur...
Dünya sel suları, kar çığları, fırtınalr ve yangınlarla boğuşur.
Tabi ki, 2012 safsatası falcılarla sürekli tüm ekranlarda bulunur...
GEL 2011 GEL.
HERGELE KILIKLI DÜNYAYA SEN HAL EL VER...
Değişim devşiriyor, debinim geviş getiriyor,..
Devrim evrim karışıyor.
Gel bakalım Davud’un kahpe yıldızından ne filizleniyor ?
İmralı’dan çıkan ses artık ahkam kesiyor.
Biri bozup bir düzüp dürzülükden ses veriyor.
Adı siyasi parti sanılan holdingler, al takke ver külah el ele, toprakları çimento ile çer çöp edip üzerlerinde hayasızca eşeleniyor.
450 milyon insan artık açlığın eşiğinde,
Dünyanın %12 si tatlı su peşinde.
Diğer yanda;
Vekil vukela aşure dağıtmakda siyah Cübbe eteğinde.
Medyada tarikat, ticarette cemaat, heyhat, oh ne güzelmiş hayat.
Öğrenci kafadan sömürülecek işçi, hasta ise zaten ağzında kalmamış tek dişi.
Birde müşteki listeye girdi mi,
Gel bakalım yeni yıl piçi, bacandaki pis kurum bize ne getirmekteydi?
Barbaros Şansal
30 Aralık 2010 Perşembe
Hayde Mahallebi Oğlanı, Biraz da Yumurtanın Yordamı, Birde Muhallebiden Memleketi Soyanı; Peki Ya Var mı Bunun Benden Başka Soranı ?
Hayde Mahallebi Oğlanı, Biraz da Yumurtanın Yordamı,
Birde Muhallebiden Memleketi Soyanı;
Peki Ya Var mı Bunun Benden Başka Soranı ?
İstiklal caddesindeyiz,
İstikbal henüz yaylı yatak olmamış uyum adına kilerler boşalmamış...
80’li yıllar şiddetini hala vatandaşın sırtına kambur olarak yüklemekte.
Bu arada T.C. 780 milyar dolarlık borç enkazı altına girmemekde...
70 cente muhtaç bir günden bol yıldızlı apoletlerde hüküm sürmekde...
01 den sonra sokağa çıkma yasağı ise hala var.
O gece, yapışkan çamurlu ve sahte parketaşı desenli caddeden, çakır keyif bir durumda meydana doğru akmaktayım...
Kimi köşede kararmış vitrinlerin dibine çökmüş ayyaşlar veya nameli turlar atan birkaç travesti kentin dekoru olarak göze sıra dışı çarpmaktalar.
En saklı gri gölgelerde ise torbacılar polis gözetiminde uyuşturucu pazarlamaktalar. Çisil çisil yağan yağmur ufak darbelerini yanaklarıma dokundurmakda. Fransız Konsolosluğu önünde çek yapısı tüfekler ile askerler durmakta... Sert ayazın gücü göz pınarlarıma birkaç damla üşüme yaşını da istemdışı oturtmakta...
Işıltılı tekfen ampullü çakma saray avizesini çoktan kapatmış muhallebicinin içerisindeki loş floresana takılmamadan geçilmiyor... Yağ bağlamış camların ardında lağım faresi boyundaki canlıların fingirdediği börekçi vitrinin önündeki bodrum ızgarasının üzreinde üç beş sokak çocuğu birbirine sokulmuş ısınmaya ve uyumaya çalışmakta...
Henüz İstanbul defterdarı olmamış bir zatın silüeti ise, birkaç gün önce babaannem ile yemek yediğim o mekanın içerisinde sanki hala sahanda yumurta ile tıkınmakda...
Parkadan bozma kabanı ile babasını Cinderesi’nden tanıdığım bıçkın delikanlı beni görmezden gelip yönünü değiştirierek Büyükparmakkapıya dalıyor... Oysa kendisi alışın verişin merkezlerinde valet servis değil Sıraselvilerdeki marjinal kulüplerde o yıllarda ototpark görevlisi olarak hafızamda zaten yer almakta...
Yıllar yılları, durumlar kurumları kovaladıktan sonra yeniden aynı coğrafyadayım. Bu kez kafam çakır değil ancak gönlümde dalga geçen ritim dol karabakır İstiklal’de bir kez daha hayatın tozunu attırmaktayım. Atı alan Üsküdar’ı geçip havuzlu villaya yerleşmiş. İpe un serene iğne batmış, ipliği pazara çıkmış, unu eleyip eleyip duvara astığında ise oğlu postarize pastorize siyasetten yararlanıp Bandırma ve Balıkesir arasındaki arsaların tamamını meğerse çoktan kapmış...
Mahallevi muhalaebici dünyalığını yapmış,
Bu arada Tüpçü sarayları şuursuzca hüplemiş.
Alışın -Verişin Merkezi diye bir perefabrikeye daha temel atmış...
Bıçkın delikanlıya gelince:
O’nun zaten anası malum zatmış. Meğerse avradında da korumalar korumasız yaklaşırmış...
EŞ, MEŞ, KEŞ DERKEN BAŞKANLIKLAR ARTIK KEŞMEKEŞ BİR LEŞMİŞ.
Muhallebi yememiş ama ilim yaymada takunya kemirmiş velet artık zenginmiş,
Mahallevi itin kursağı eğrisi ise şimdi siyonistin köpeğiymiş.
Beyaz Ev, Beyaz Saray olmuş,
Simitçi ise köşede altın bulmuş.
Düğün Sarayı gecekondudan doğmuş, alkolü yasaklamış durmuş.
Aslında Belediye Sarayları bütçeleri lop lop yutmuş.
Sırada Adalet Sarayı var
Bu ülkede utanılacak en son radde bence bu kadar !
Varsın Yapsınlar, Yaysın satsınlar, Yapsın da satsınlar...
Cürümden Saray yapıp çimentoya ekmek bansınlar.
Balıkesir Bandırma boşver gerisine daldırma ,
Gün gelir devran döner keserin sapı olacakları bu günden beller...
Barbaros Şansal
Birde Muhallebiden Memleketi Soyanı;
Peki Ya Var mı Bunun Benden Başka Soranı ?
İstiklal caddesindeyiz,
İstikbal henüz yaylı yatak olmamış uyum adına kilerler boşalmamış...
80’li yıllar şiddetini hala vatandaşın sırtına kambur olarak yüklemekte.
Bu arada T.C. 780 milyar dolarlık borç enkazı altına girmemekde...
70 cente muhtaç bir günden bol yıldızlı apoletlerde hüküm sürmekde...
01 den sonra sokağa çıkma yasağı ise hala var.
O gece, yapışkan çamurlu ve sahte parketaşı desenli caddeden, çakır keyif bir durumda meydana doğru akmaktayım...
Kimi köşede kararmış vitrinlerin dibine çökmüş ayyaşlar veya nameli turlar atan birkaç travesti kentin dekoru olarak göze sıra dışı çarpmaktalar.
En saklı gri gölgelerde ise torbacılar polis gözetiminde uyuşturucu pazarlamaktalar. Çisil çisil yağan yağmur ufak darbelerini yanaklarıma dokundurmakda. Fransız Konsolosluğu önünde çek yapısı tüfekler ile askerler durmakta... Sert ayazın gücü göz pınarlarıma birkaç damla üşüme yaşını da istemdışı oturtmakta...
Işıltılı tekfen ampullü çakma saray avizesini çoktan kapatmış muhallebicinin içerisindeki loş floresana takılmamadan geçilmiyor... Yağ bağlamış camların ardında lağım faresi boyundaki canlıların fingirdediği börekçi vitrinin önündeki bodrum ızgarasının üzreinde üç beş sokak çocuğu birbirine sokulmuş ısınmaya ve uyumaya çalışmakta...
Henüz İstanbul defterdarı olmamış bir zatın silüeti ise, birkaç gün önce babaannem ile yemek yediğim o mekanın içerisinde sanki hala sahanda yumurta ile tıkınmakda...
Parkadan bozma kabanı ile babasını Cinderesi’nden tanıdığım bıçkın delikanlı beni görmezden gelip yönünü değiştirierek Büyükparmakkapıya dalıyor... Oysa kendisi alışın verişin merkezlerinde valet servis değil Sıraselvilerdeki marjinal kulüplerde o yıllarda ototpark görevlisi olarak hafızamda zaten yer almakta...
Yıllar yılları, durumlar kurumları kovaladıktan sonra yeniden aynı coğrafyadayım. Bu kez kafam çakır değil ancak gönlümde dalga geçen ritim dol karabakır İstiklal’de bir kez daha hayatın tozunu attırmaktayım. Atı alan Üsküdar’ı geçip havuzlu villaya yerleşmiş. İpe un serene iğne batmış, ipliği pazara çıkmış, unu eleyip eleyip duvara astığında ise oğlu postarize pastorize siyasetten yararlanıp Bandırma ve Balıkesir arasındaki arsaların tamamını meğerse çoktan kapmış...
Mahallevi muhalaebici dünyalığını yapmış,
Bu arada Tüpçü sarayları şuursuzca hüplemiş.
Alışın -Verişin Merkezi diye bir perefabrikeye daha temel atmış...
Bıçkın delikanlıya gelince:
O’nun zaten anası malum zatmış. Meğerse avradında da korumalar korumasız yaklaşırmış...
EŞ, MEŞ, KEŞ DERKEN BAŞKANLIKLAR ARTIK KEŞMEKEŞ BİR LEŞMİŞ.
Muhallebi yememiş ama ilim yaymada takunya kemirmiş velet artık zenginmiş,
Mahallevi itin kursağı eğrisi ise şimdi siyonistin köpeğiymiş.
Beyaz Ev, Beyaz Saray olmuş,
Simitçi ise köşede altın bulmuş.
Düğün Sarayı gecekondudan doğmuş, alkolü yasaklamış durmuş.
Aslında Belediye Sarayları bütçeleri lop lop yutmuş.
Sırada Adalet Sarayı var
Bu ülkede utanılacak en son radde bence bu kadar !
Varsın Yapsınlar, Yaysın satsınlar, Yapsın da satsınlar...
Cürümden Saray yapıp çimentoya ekmek bansınlar.
Balıkesir Bandırma boşver gerisine daldırma ,
Gün gelir devran döner keserin sapı olacakları bu günden beller...
Barbaros Şansal
23 Aralık 2010 Perşembe
KİMİ DER: ANA DİLİ, OYSA ASLI BABA DİLİ.. BENİMKİSİ İSE EKMEK ARASI DİLLİ Mİ?
Bir milleti illet etmenin yolu dilini tamamen yok etmekten geçer.
Bu kez kendimi tekrar olsa da, 2 yıldır yazdığım,söylediğim ve anlattığım gerçekler belki bir anlam ifade eder.
‘’ Düşündüğün dilde seviş ; Düşmanının dilinde savaş ‘’
Elbetde bazılarınca ve karınca kararınca sansürcü zihniyetlerin makasının darbesini yer.
Sev ve sav yapılır; tanıtımlardan ve ifadelerimden kesilerek atılan ‘’AŞ ‘’ ve ‘’ İŞ ‘’ e şaşırarak naılır ve ağzı kıçı açıkda kalınır.
İşte bu yüzden insan denen hayvan iki delikli bir silindir olarak anılır.
Bazen ağzından laf yerine ne çıkacak diye bakılırken aslında ardından laf yerine ne çıktığına şaşırılır...
Başbakan aniden Frankofon olur...
‘’savunmaya’’ Rasmuusen (!) misali ‘’ defans’’ der.
Oysa yurda hasta ve fakir gelmiştir milli futbolcu ‘’lefter’’
Sonra çekirdek aile yapısına sıra gelir...
Nasıl çiftleşileceğini sabah vaazında sunan Star tv hatipi Sn,.Hatipoğlu; bu sefer çıtayı bir kez daha yukarı çeker ve ‘’tartışma’’ya ‘’argüman’’ der...
Aslında her hayır dan doğacakdır bir başka şer. Cuma hutbesinde cinsel organların nasıl yıkanacağını anlatan metinleri diyanet belirler!
Sırada ekonomi vardır. Artık kültür bütçeleri yapay mantardır.
Mezbahada defile, Haliç’de ise üniversite bilmem ki ne hanesidir?
Uzmanlar Hiçtinyeah‘den canlı yayında ''gösterge''ye ''indikatör'' der, bu durumda bu iş, burda bana da bir olanak sunar ey Hanımlar ve Beyler !!
-CE VE –CA:
Türkçe, İbranice, Arapca, hatta Amerikanca;
Oysa depremde kimbilir ne kaldı su altında Sapanca’da?
İngilizce, Kürtce, Almanca, Fransızca;
Halbuki ar namus değil aruz bile kalmadı cürüm yüzünden Çukurca’da...
Nasıl bakmalı peki kale alınası Çankaya’ya ?
-CI VE –Cİ:
Siyaesetçi, Kerhaneci, Lağamcı, Bozacı;
şimdi hepsinin şıracı sıralı şahitleri tesettürlü Modacı.
Politikacı, Arzuhalci, Güvenlikçi, Temizlikçi
Aslında yumurta rafadan değil Menemen de ki meymenetsizdendi.
Hedefleri belli ki; masum ve idealist öğrenci...
-IMSI VE –IMTRAK:
Liboşu olur mu olur ‘’Laikimsi Liberalimtrak’’,
Sabıkalı gazeteci köşe ise ihaleden naifimsi kadınımtrak.
Kimi ahmağımsı ermenimtrak,
Kiminin ise karısı bulmuş bir müstahdem, artık evlilikler nerede trak orada bırak...
-İST VE –İZM:
Faşist Siyonizm, Komünist İslamizm, Evangelist Pesimizm.
Meclis-i Mebusan da hepsine gerek sanırım birer Maskülist Feminizm...
-ER VE - ÖR:
Proleter olmuş ki ne olmuş her elde al bayrak paçavradan polyester,
Naylon eşarplı çoraplı karıları olan finiküler erler ise iktidarı dardan biraz da avantadan avatardan ihale bekler,
Moderatörün yeni trendi vibratör heyhat kalmadı ki üretici fabrikatör...
Ne yapmalı, ne yazmalı ki nasıl dili kaale almalı?
Dil yarası zor geçer.
Keskin dil küpüne zarar derler.
Sivri dil deler geçerse eğer.
Yamak’dan çatallı dil çıtayı bakın nasıl yukarı çeker!
Yabancı, ya da ana, hatta baba dilinde değil, kendi dilimde es de semir.
Yoksa adama, ''Ananı al git len'' diyenler anasını satmakla itham edilir.
Babayı gösterip de el altından dili sömürenler ise gün gelir ipliği pazarda gezdirilir...
Dil izidir canlıları hem genetik hem fiziksel hem kültürel belirleyen kayıtsız şatrsız hemde.
O zaman onların analayacağı dilden ‘digince’den eğitim isterim bende ☺
Nasılsa mentaliteleri kınadıklarından da beterdir. Eşşeğe altın semer vursan eşşek yine eşşekdir...
Önerilen digince aslında gerçek bir dil değil, ama esperanto’ya esparanza eder nazire !
PS: Alıktırmayın, maydonozları boyalı fönlü saçlı puri balamozları ey Lübinyalar! .Nasılsa budlar budu denyo meclislerinde nakintadan birer madi smilyalar,
Gacıları olmasaydı trışkadan kevaşe, mıncalarından naşlatılırmıydı cıvır mantilerle yasadışı koliler üstelik ceplerde çornavskyhemde madi berde !!!
Zamilyalara naş, Göz üstünde var derler bunlar adları olunca faraş kaş...
Barbaros ŞANSAL
Bu kez kendimi tekrar olsa da, 2 yıldır yazdığım,söylediğim ve anlattığım gerçekler belki bir anlam ifade eder.
‘’ Düşündüğün dilde seviş ; Düşmanının dilinde savaş ‘’
Elbetde bazılarınca ve karınca kararınca sansürcü zihniyetlerin makasının darbesini yer.
Sev ve sav yapılır; tanıtımlardan ve ifadelerimden kesilerek atılan ‘’AŞ ‘’ ve ‘’ İŞ ‘’ e şaşırarak naılır ve ağzı kıçı açıkda kalınır.
İşte bu yüzden insan denen hayvan iki delikli bir silindir olarak anılır.
Bazen ağzından laf yerine ne çıkacak diye bakılırken aslında ardından laf yerine ne çıktığına şaşırılır...
Başbakan aniden Frankofon olur...
‘’savunmaya’’ Rasmuusen (!) misali ‘’ defans’’ der.
Oysa yurda hasta ve fakir gelmiştir milli futbolcu ‘’lefter’’
Sonra çekirdek aile yapısına sıra gelir...
Nasıl çiftleşileceğini sabah vaazında sunan Star tv hatipi Sn,.Hatipoğlu; bu sefer çıtayı bir kez daha yukarı çeker ve ‘’tartışma’’ya ‘’argüman’’ der...
Aslında her hayır dan doğacakdır bir başka şer. Cuma hutbesinde cinsel organların nasıl yıkanacağını anlatan metinleri diyanet belirler!
Sırada ekonomi vardır. Artık kültür bütçeleri yapay mantardır.
Mezbahada defile, Haliç’de ise üniversite bilmem ki ne hanesidir?
Uzmanlar Hiçtinyeah‘den canlı yayında ''gösterge''ye ''indikatör'' der, bu durumda bu iş, burda bana da bir olanak sunar ey Hanımlar ve Beyler !!
-CE VE –CA:
Türkçe, İbranice, Arapca, hatta Amerikanca;
Oysa depremde kimbilir ne kaldı su altında Sapanca’da?
İngilizce, Kürtce, Almanca, Fransızca;
Halbuki ar namus değil aruz bile kalmadı cürüm yüzünden Çukurca’da...
Nasıl bakmalı peki kale alınası Çankaya’ya ?
-CI VE –Cİ:
Siyaesetçi, Kerhaneci, Lağamcı, Bozacı;
şimdi hepsinin şıracı sıralı şahitleri tesettürlü Modacı.
Politikacı, Arzuhalci, Güvenlikçi, Temizlikçi
Aslında yumurta rafadan değil Menemen de ki meymenetsizdendi.
Hedefleri belli ki; masum ve idealist öğrenci...
-IMSI VE –IMTRAK:
Liboşu olur mu olur ‘’Laikimsi Liberalimtrak’’,
Sabıkalı gazeteci köşe ise ihaleden naifimsi kadınımtrak.
Kimi ahmağımsı ermenimtrak,
Kiminin ise karısı bulmuş bir müstahdem, artık evlilikler nerede trak orada bırak...
-İST VE –İZM:
Faşist Siyonizm, Komünist İslamizm, Evangelist Pesimizm.
Meclis-i Mebusan da hepsine gerek sanırım birer Maskülist Feminizm...
-ER VE - ÖR:
Proleter olmuş ki ne olmuş her elde al bayrak paçavradan polyester,
Naylon eşarplı çoraplı karıları olan finiküler erler ise iktidarı dardan biraz da avantadan avatardan ihale bekler,
Moderatörün yeni trendi vibratör heyhat kalmadı ki üretici fabrikatör...
Ne yapmalı, ne yazmalı ki nasıl dili kaale almalı?
Dil yarası zor geçer.
Keskin dil küpüne zarar derler.
Sivri dil deler geçerse eğer.
Yamak’dan çatallı dil çıtayı bakın nasıl yukarı çeker!
Yabancı, ya da ana, hatta baba dilinde değil, kendi dilimde es de semir.
Yoksa adama, ''Ananı al git len'' diyenler anasını satmakla itham edilir.
Babayı gösterip de el altından dili sömürenler ise gün gelir ipliği pazarda gezdirilir...
Dil izidir canlıları hem genetik hem fiziksel hem kültürel belirleyen kayıtsız şatrsız hemde.
O zaman onların analayacağı dilden ‘digince’den eğitim isterim bende ☺
Nasılsa mentaliteleri kınadıklarından da beterdir. Eşşeğe altın semer vursan eşşek yine eşşekdir...
Önerilen digince aslında gerçek bir dil değil, ama esperanto’ya esparanza eder nazire !
PS: Alıktırmayın, maydonozları boyalı fönlü saçlı puri balamozları ey Lübinyalar! .Nasılsa budlar budu denyo meclislerinde nakintadan birer madi smilyalar,
Gacıları olmasaydı trışkadan kevaşe, mıncalarından naşlatılırmıydı cıvır mantilerle yasadışı koliler üstelik ceplerde çornavskyhemde madi berde !!!
Zamilyalara naş, Göz üstünde var derler bunlar adları olunca faraş kaş...
Barbaros ŞANSAL
15 Aralık 2010 Çarşamba
ÖDENECEK BEDEL VAR ! Haydi beyler size de hayirlı Bayramlar !
İlk kez dünyada ve Türkiye Cumhuriyeti’nde benden duyulacak bu konu bazılarinı rahatsız edecek olsa da, günü gelince durum açıkca ortaya dökülecekdir nasılsa!
Konun ne alaksı var demeyin bakın nasıl aile şirketleri ile sömürülüyormuş meğerse Magna Carta kisvesi ile bu dünya !
İşte ve ihalede her köşeyi köşegen olarak tutumuş çok değerli bazı köşe yazarlarımz da, bakalım nasıl ötecekler o gün bas bas paraları Leyla’ya misali kendi sütunlarında?
Büyük bir ihtimal ile, Oprah Winfre’ in tanıtacağı ve henüz yazılmakda olan bir belgeselden kimsenin haberi yok … Nedense bizim ülkemizdeki haberler hep cinselllik , cinayet, hırsızlık , koca bulma, yemek yeme vs vs üzerine ama artık karnımız bu savsatalara gerçekden tok ..
Adana’da döner bıçaklı kavga, Tarsus’da otoyolda canpazarı ve patlayan silikonlar… Günde 30 tane perakende haber adına medyamızda servis edilir hala, Oysa, oh ne ala Mualla çokdan tarih oldu moda dünyasında..
Yakında tüm milletlerin tartışacağı bu eser, aslında İranlı bir işkadının kaleminden dökülecek. Kaleminden meni damlayan ahlak zabıtalarına inat yeri göğü inletecek ..
Amcandan çocuk yapma klavuzu,, ensestinin dine uydurulma kurgusu gibi ahlaksızlıkların nasıl İran’da yasallaşarak Türkiye Cumhuriyeti’nin dibine dinamit konduğu gözler önüne serilecek..
Nerden mi biliyorum ?
Çünü bir ülkenin kaderini, o ülkenin en meşhur kuaförlerinde vesikalık resim alarak belgelemek mümkün. Ama en güçlü terzilerinin boy aynasında ise, o güçlü zannedilen adamların boş boğaz karılarının karın yağlarını kapatmaya çalıştığı ve avanta elbise peşinde koştuğu prova odasında ise kaydetmek hem kolay hem de düzgün…
İşte bende bu İran’lı hanımı bu aynalar vasıtası ile tanıdığıma artık değilim pek üzgün..Şimdi bilgim var ancak söyeleyem erkenden ki olmasın bazıları süzgün…
Dubai’den Marbella’ya, Gstaad,dan Londra’ya hatta İstanbul’dan Urumiye’ye uzanan uzun yılların hikayesi geliyor … Öyle ki, keklik çukurovada avlanıp soğan düz ovada terletiliyor.. Damatların yüzbinlerce dolarlık ipek halıları uçup, Amerika’daki abilere bile uçanhalı olarak servis edilebiliniyor…İpliği pazara çıkmak üzere olan mecra ununu eleğip duvara astığı eleğini tef ve def olarak yeniden eline almaya çalışıyor..
5 kopek aile ve 25 çöpçü balık kılıklı maaile bu ülkede yakında ipe un sermeye ise sanki meğil veriyor.. Dünyanın binde beşi lop lop yutarken, kalanı nedense hep yanlış kıblelere secd ettiriliyor..
Önce İngilize daha sonra da Türkçe yayınlanacak bu esere hazır olmalı mı, yoksa hazıra konmalı mı bilinmez ama nice güçlü o adamlar; kendileri dikemedikleri için dikişlerini diktirtmek üzere karılarını terzilerine yollayıp, sonra da, o terziyi arayıp : ‘’ Ellerine sağlık çok güzel dikmişsin ‘’ dekilerine millet işin aslını anlayıp kıs kıs gülmeye hazırlanıyor.. Aile arası evlilikler ile içeride kalan servetlerin özürlü bebeleri ise artık pek miras yedi olamayacak gibi darlanıyor..
Bu durumda bayramlık ağzıma biber yerine Monsanto’nun güçlü salçasını sunan delikanlılar kaçacak delik arar gibi szılanıyor..
Hatasız kul olmazmış ama hayasız kurbanlıklar ile ibadet hivabet ile hitabete dönüştürülürken , bir kez daha yamak kol geziyor …
Konun ne alaksı var demeyin bakın nasıl aile şirketleri ile sömürülüyormuş meğerse Magna Carta kisvesi ile bu dünya !
İşte ve ihalede her köşeyi köşegen olarak tutumuş çok değerli bazı köşe yazarlarımz da, bakalım nasıl ötecekler o gün bas bas paraları Leyla’ya misali kendi sütunlarında?
Büyük bir ihtimal ile, Oprah Winfre’ in tanıtacağı ve henüz yazılmakda olan bir belgeselden kimsenin haberi yok … Nedense bizim ülkemizdeki haberler hep cinselllik , cinayet, hırsızlık , koca bulma, yemek yeme vs vs üzerine ama artık karnımız bu savsatalara gerçekden tok ..
Adana’da döner bıçaklı kavga, Tarsus’da otoyolda canpazarı ve patlayan silikonlar… Günde 30 tane perakende haber adına medyamızda servis edilir hala, Oysa, oh ne ala Mualla çokdan tarih oldu moda dünyasında..
Yakında tüm milletlerin tartışacağı bu eser, aslında İranlı bir işkadının kaleminden dökülecek. Kaleminden meni damlayan ahlak zabıtalarına inat yeri göğü inletecek ..
Amcandan çocuk yapma klavuzu,, ensestinin dine uydurulma kurgusu gibi ahlaksızlıkların nasıl İran’da yasallaşarak Türkiye Cumhuriyeti’nin dibine dinamit konduğu gözler önüne serilecek..
Nerden mi biliyorum ?
Çünü bir ülkenin kaderini, o ülkenin en meşhur kuaförlerinde vesikalık resim alarak belgelemek mümkün. Ama en güçlü terzilerinin boy aynasında ise, o güçlü zannedilen adamların boş boğaz karılarının karın yağlarını kapatmaya çalıştığı ve avanta elbise peşinde koştuğu prova odasında ise kaydetmek hem kolay hem de düzgün…
İşte bende bu İran’lı hanımı bu aynalar vasıtası ile tanıdığıma artık değilim pek üzgün..Şimdi bilgim var ancak söyeleyem erkenden ki olmasın bazıları süzgün…
Dubai’den Marbella’ya, Gstaad,dan Londra’ya hatta İstanbul’dan Urumiye’ye uzanan uzun yılların hikayesi geliyor … Öyle ki, keklik çukurovada avlanıp soğan düz ovada terletiliyor.. Damatların yüzbinlerce dolarlık ipek halıları uçup, Amerika’daki abilere bile uçanhalı olarak servis edilebiliniyor…İpliği pazara çıkmak üzere olan mecra ununu eleğip duvara astığı eleğini tef ve def olarak yeniden eline almaya çalışıyor..
5 kopek aile ve 25 çöpçü balık kılıklı maaile bu ülkede yakında ipe un sermeye ise sanki meğil veriyor.. Dünyanın binde beşi lop lop yutarken, kalanı nedense hep yanlış kıblelere secd ettiriliyor..
Önce İngilize daha sonra da Türkçe yayınlanacak bu esere hazır olmalı mı, yoksa hazıra konmalı mı bilinmez ama nice güçlü o adamlar; kendileri dikemedikleri için dikişlerini diktirtmek üzere karılarını terzilerine yollayıp, sonra da, o terziyi arayıp : ‘’ Ellerine sağlık çok güzel dikmişsin ‘’ dekilerine millet işin aslını anlayıp kıs kıs gülmeye hazırlanıyor.. Aile arası evlilikler ile içeride kalan servetlerin özürlü bebeleri ise artık pek miras yedi olamayacak gibi darlanıyor..
Bu durumda bayramlık ağzıma biber yerine Monsanto’nun güçlü salçasını sunan delikanlılar kaçacak delik arar gibi szılanıyor..
Hatasız kul olmazmış ama hayasız kurbanlıklar ile ibadet hivabet ile hitabete dönüştürülürken , bir kez daha yamak kol geziyor …
FARKINDA MIYIZ ? YOKSA İŞİN FARKLILIĞINDA MIYIZ?..
İnsanlar doğarken adlarını, dillerini, dinlerini, cinslerini ailelerini ve isimlerini ve de tabi ki genetiklerini maalesef seçemiyor, ömür boyu bunu değiştirmeye çalışınca da rezil olup devşiriliveriyor.. Oysa işin diğer yanından bakınca bambaşka bir tablo günümüzde tokat gibi göze çarpıyor…
Geçen yıl, Hülya Avşar Show’da ‘’Kamburlarınızı donanım yapın! ‘’ dediğimde, hanımefendi, aylık binlerce lira olan kazancının etkisinden olsa gerek; stüdyodaki kameramana dönüp ‘’ Buyrun bakalım. Biri bana bunu açıklasın , Kameraman arkadaşım sen söyle . Ne demek şimdi bu ? Barbaros beyin dedikleri için alt yazı alalım lütfen !’’ demiş ,Sonra tv eleştirmenleri ‘Konuğu soruyor, Hülya Avşar dinliyor’ yazarak dalga geçmiş idi .. Günümüzde ise zaten Hülya Avşar ve Gülben Ergen entellektüelizmi alman yazar Geothe ‘ye denkleşdi..Yani ortalık artık leş gibi …
Bu kez şaşkınlığınızı bir kenara bırakın ve ben Terzi Yamağı Barbaros Şansal’ın dünya görüşüne göz atarak hayata bir başka açıdan bakmaya başlayın ki ‘’Fark yaratın’’
Yaftalar ve korkular olmadan , önyargısız ve infazsız bir yaşama ‘’Hürriyetailem.com’’ ile kol açın ki sevgi, saygı ve güven üçgenine oturtulmuş bir sabit duruşu sıçrama tahtası yapabilelim..
Hiç işe yaramaz zannedilen, kum çölündeki kambur zannetdiğimiz devenin hörgücü karşımıza en kutsal sliah olarak çıkacağını bilerek korkulardan kurtulalım..
Çünkü George Mac Donald’a göre korku en büyük düşmandır. Korkuları silah olarak kullanır ve en tehlikeli düşmana dönüşür. İnsanlığn ortak korkusu yokdur , Doğuşdan da gelmez korku . Sonradan kazanılır ve harcanması zordur . Mesela Sciofobi gibi ☺ (Gölgelerden Korkmak)…
Bir milleti imha etmenin yolu dilini imha etmekle başlar derler , Zat-ı muhteremler savunmaya defans der ise, ekonomi uzmanları göstergeyi indikatör diye söyler ise,
dini alimler tartışmayı argüman olarak seslendirir ise de bu durumda ben neden ‘’Azimle defekasyon, mermerde perforasyon’ ‘demeyeceğim ki ?
Sonra sıra çekirdek aile yapısına gelir ki, jüri üyesi transeksüellere bakire raporu düzeriz.
Sonra sıra kültüre gelir , enginar şenginara dönüşür, hopçu topçu, popçu türer ama BOP’çu gizlenir..
Sonradan olunmaz ise öyşe doğulur zaten, Tercihler ve Yönelimler yönetimlerce ellenmediği müddetçe donanımdır beşeriyete..
Bu yüzden bundan böyle sık sık sizlerle buralarda buluşacağız .. Sanal kanalı analiz edip kanalizasyona düşmeden hayatı yazacağız . Çünkü sözü süzmenin manası yok nasılsa özünde damıtılamıyor o yüzden süzünce daha da lezzetli damlıyor..
Geçen yıl, Hülya Avşar Show’da ‘’Kamburlarınızı donanım yapın! ‘’ dediğimde, hanımefendi, aylık binlerce lira olan kazancının etkisinden olsa gerek; stüdyodaki kameramana dönüp ‘’ Buyrun bakalım. Biri bana bunu açıklasın , Kameraman arkadaşım sen söyle . Ne demek şimdi bu ? Barbaros beyin dedikleri için alt yazı alalım lütfen !’’ demiş ,Sonra tv eleştirmenleri ‘Konuğu soruyor, Hülya Avşar dinliyor’ yazarak dalga geçmiş idi .. Günümüzde ise zaten Hülya Avşar ve Gülben Ergen entellektüelizmi alman yazar Geothe ‘ye denkleşdi..Yani ortalık artık leş gibi …
Bu kez şaşkınlığınızı bir kenara bırakın ve ben Terzi Yamağı Barbaros Şansal’ın dünya görüşüne göz atarak hayata bir başka açıdan bakmaya başlayın ki ‘’Fark yaratın’’
Yaftalar ve korkular olmadan , önyargısız ve infazsız bir yaşama ‘’Hürriyetailem.com’’ ile kol açın ki sevgi, saygı ve güven üçgenine oturtulmuş bir sabit duruşu sıçrama tahtası yapabilelim..
Hiç işe yaramaz zannedilen, kum çölündeki kambur zannetdiğimiz devenin hörgücü karşımıza en kutsal sliah olarak çıkacağını bilerek korkulardan kurtulalım..
Çünkü George Mac Donald’a göre korku en büyük düşmandır. Korkuları silah olarak kullanır ve en tehlikeli düşmana dönüşür. İnsanlığn ortak korkusu yokdur , Doğuşdan da gelmez korku . Sonradan kazanılır ve harcanması zordur . Mesela Sciofobi gibi ☺ (Gölgelerden Korkmak)…
Bir milleti imha etmenin yolu dilini imha etmekle başlar derler , Zat-ı muhteremler savunmaya defans der ise, ekonomi uzmanları göstergeyi indikatör diye söyler ise,
dini alimler tartışmayı argüman olarak seslendirir ise de bu durumda ben neden ‘’Azimle defekasyon, mermerde perforasyon’ ‘demeyeceğim ki ?
Sonra sıra çekirdek aile yapısına gelir ki, jüri üyesi transeksüellere bakire raporu düzeriz.
Sonra sıra kültüre gelir , enginar şenginara dönüşür, hopçu topçu, popçu türer ama BOP’çu gizlenir..
Sonradan olunmaz ise öyşe doğulur zaten, Tercihler ve Yönelimler yönetimlerce ellenmediği müddetçe donanımdır beşeriyete..
Bu yüzden bundan böyle sık sık sizlerle buralarda buluşacağız .. Sanal kanalı analiz edip kanalizasyona düşmeden hayatı yazacağız . Çünkü sözü süzmenin manası yok nasılsa özünde damıtılamıyor o yüzden süzünce daha da lezzetli damlıyor..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)