5 Aralık 2010 Pazar

MONİTÖRÜN YATAK ODASI ! VİBRATÖRÜN FABRIKASI OLURSA...

MONİTÖRÜN YATAK ODASI !
VİBRATÖRÜN FABRIKASI OLURSA...

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, yaşadığı dönemde, sinematografinin önemini defalarca dile getirmiş ve 20. yüzyılı bu silahın şekillendireceğini hep belirtmiş idi..Zaten sanata siyasetden daha da çok önem vermesi bilge kimliğinin en belirgin resmiydi...

2006 yılında, Habertürk, henüz ‘’N’aber RTÜK’’ (‘’Nasılsınız Rize Trabzon Üzümleri Kurusu ?anlamında’’ ) olmadan önce, merhum Ufuk Güldemir dönemimde, Melih Meriç desteği ile yapmış olduğum TOP’LU İĞNE adındaki ilk tv belgeselimde, Ata’nın bu sözünün ne denli önemli bir teşhis olduğunu bir kez daha anlamışdım..Çünkü İsviçre ARTE kanalı menşeyli Atatürk belgeselini kanalda bulamamış ve maalesef İHA ‘dan araklamşdım... Daha sonra 2008 de Sky Türk’deki Ç’ENGELLİ İĞNE adlı ikinci Denememde ise, yine aynı belgeseli o kanalda da bulamamış ve kendi arşivimden çıkarmışdım.
Hatırlayanlar biliriler. Yurdumuzun ilk kırmızı noktası içinde +12 ibaresit bulunan doğaçlama hazılanmış yapıtları idi bu programlar..
Zaten hemen ardından ekranlara +7, +13 ve +18 gibi bir sürü ibare kondurdular,:
Oysa Türk Hava Yollarında 13. Sırayı unuttular.
Ve eskimiş Film yıldızları ve Futbol ile havada hepimizi konforları ile uyuttular..
Yani, eninde sonunda adları Türk ama gerisi üfürük işlere şaşıp kalıveriyor bu durumda insan..Bol teşvik vaat etseler de ,Angut muyuz yoksa Angus’mu almıyor bazen dimam ...

Konuyla başlığın ne alaksı var diyecelksiniz değil mi ?
Var , hemde nasıl var .. Azzzz sonra , hemen reklamların ardından....

1905 de modanın yazılı resmi tarihi Doucet ve Worth adlı iki terzinin marka ve model tescili ile başlatmasından sonra yani 19. Yüzyıl sonunda artık opera, bale ve tiyatro imparatorluklarını sanayii devrimi ile hareketli resimlere (Sinema) kaptırıyordu..
Görsel yanıltmaların önü sonsuza dek hayal gücü ile açılıyor ve çok daha fazla kütleleri kandırmaya silah olamak üzere Avrupa’dan artık Emperyalizmin kalesine, yani Amerika’ya geçiyordu.. Fransız kadınının yüksek dikişi ve İngiliz Erkeğinin zarif elbiseleri artık Los Angeles Ve New york gölgesinde ayakda durmakda zorlanıyordu..Oysa imgenin simgeye dönüşmesi için önce dilin var olması gerektiği ve bunun ürününün, ilk başta edebiyat olması gerektiği nedense unutturuluyordu..

Devrinin şarkıcısı, oyuncusu, dansçısı ise o yılların aynı zmanda cinsellik ve magazin konusununda da epey malzeme oluyordu..
Bu yüzden sahne sanatlarının dönemindeki Josephine Baker adlı Fransız ajanın Cumhuriyetimizin 50. yılında AKM de platin Chycas ile ödüllendirilişi hep ilgimi çekmişdir..

Derken 60’lar ve 70’ler gelir.
Etekeler kısalırken , etiketler tüm dünyada enflasyonla uzar ve nihayet TELEVİZYON devreye girer. Artık başkanların sevgilisi Marilyn Monroe ‘ler yokdur . Zaten Bily Wilder’ın Sunset Bulvarı’ndaki Norma Desmond’u izlemişçesine; Cahide Sonku , elinde ispirto şişesi lle Kazancı yokuşunda ölü bulunmuşdur..

Perdesi ipe çekilmiş sahnelerin ardındaki kulislerdeki kıpraşmalar ve kırıştırmalar , sinema setlerindeki klikker ( motor diyen ve kayıt bilgilerini bölümbaşlarında belirleyen siyah beyaz tabla )devamlılıklarına artık pek bulamaz hale sokulmuşdur .. Direkler arası tarih olmuş, Tepebaşı Sahnesi yanmış ve Cumhuriyet gazinosunda imamın karısı Sevtap Çetin kale mini eteği ile bayan bacak Serpil Örümcer’e rakip olarak sahne aldırılmışdır ....

Ve sonunda Televizyon gelir.. Önce Bihter’in (Müjde Ar) gazozu ekranlara düşmeden ve eşi rahmetli Samim Değer ölmeden önce, Ustam Yıldırım Mayruk beyefendiin diktiği şifon elbise, Kilyos sahillerinde Fuar kolanyaları ile ıslanmaya ve ortalığı ıslatmaya başlar . Ardından erotizm rüzgarı Ali Poyrazoğlu, Aydemir Akbaş, Figen Han ve Feri Cansel’li filimler ile artık yatağa uzanmaya başlar ... İşsiz kalan Yıldızlar sahnelere dökülsede kendilerini toparlayamaz , Figüranlar kahvesindeki sümürülmüş emek ise bacakları kesik olarak artık İstiklal’de işporta ile hayatını kazanmakdadır. Oysa o devrin apımcı ve bazı yönetmenleri çokdan yalılarını alamış hatta ahlaklı yatırımları ve hayatları ile herkesie kendilerini örnek aldırmışdır Ve sonunda internetin gelişi ile Beyazcam’da kendini yanı ahlaksızlığın içinde bulmasının nedenini; tüm yaratıcılığının hala ereksiyonda olduğunu zanneden ahmaklığından soyutlayamaz ...

Canlı yayınlarda savaşlar arsızca çikulata ve sucuk tıkınılarak izlenerek kanıksattırlır.. o Arada beyaz eşya ,inşaat, faiz, ve lüks tüketim bir güzel halklara kaktırılır..
Haberler: cinayet, tecavüz, hırsızlık ve ahlaksızlık ile taçlandırırlır..
Magna Carta ise 800 yıl sonra hala sorgulanır.
Mekke , Kudüs ve Vatikan kutsal üçgeni artık mutlak iktidardadır..
Hamurabi’nin hamuru sonunda hamursuz çıkar ..
Yarma şeftali değil kesme Gül artık suçludur..
Yarmagül’ün ise suçu yokdur..
Zaten Bursa şeftalisi de artık yokdur...
Bu yüzden 45 yılda makas , iğne , iplik , bilgi, yatırım, ve istihdam ve de projje ile anlatamadıklarımı bir televizyon şovundaki, üzümlü Barbunya Ve Su muhallebisi ile nasılda dikkat çektirildiğime yanarım ..Bana yasak koymuş, koymakda olan ve koyacakların bu yüzden aklına hep şaşarım !!
Çünkü bu saatden sonra secd edeceğim tek kıble ereksiyon halindeki bir ahlaklı zekadır . Zaten =O’da Tabiat Ana’dır..

Gelelim artık şu işin sonuna ve oluruna :
Bu yazıyı klavyeden ekrana, oradan da bilgisayarımın hafızasına sizlere yollanmak üzere 11 000 metrede döktüğüm ve içinde bulunduğum Çek hava yollarına ait ‘’ Uçurgaç’’ iniş takımlarını açacak ve ben Prag ‘da birkaç gün bırakacak ..
Bu yolculukdan aklımda kalan en güzel anı belkide bu makale olacak, ancak;
Elbetde kendime göre doğru olan sonucu aklıma kazır iken size mecburan sadece icivini sızdıracak.. çünkü bataryam bitmek üzere ☺
Zaten hep bu yüzden ( Pil yetmeme durumu )
Monitörün yatak odası reklamların vibratörü olmuşdur..
Oysa ‘’Şeffaf gecelik yalnız kalbi arıyor.. break break’’ bir bir çıkış telsiz günlerinin yerini çokdan sosyal paylaşım siteleri doldurmuşdur...
Artık fabrika çıkış ayarları zor bulunur ..

Son 200 yılın kısa özeti basitçe budur .
Lütfen şarjlı pil bulundur ☺
Çünkü bu gidişle sonun zaten hakkın değil helanın deliğinin yoludur ...

Kasım 2010 Avrupa semaları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder