27 Ağustos 2009 Perşembe

Top'lu İğne 29 (MERDE!)

Hülasa ül ala neyin arapçası?

Elbetteki defekatif atıkların insanoğlu tarafından yenmesinin.
Bu coğrafya, bu kafa ile gittikçe de, meraklı burunu o defekatif dışkıdan pek çıkamayacak gibi görünüyor.

Ne alaka demeyin sakın.
Şöyle derin bir nefes çekin ciğerlerinize ve köpeklerde beş milyon ama insanda ikiyüzbin olan koku sinirleri ile sentezleyin bakalım atmosferi.
Çengelliiğne'nin provaları bu yazılar.

Kimi zaman bir gazete haberi, kimi zamanda bir internet sitesi.
Yaz bakalım hayali Küçük Ali.

Gün geçmiyor ki kafayı meclis berberine takmayayım.
İmajmaker'ları her kimse oda iyi hülasa yemiş hani.
Mustafa Keser misali üzüm kırmızısı saçlı, keli açık vekillerin ekranlarda boy göstermesi bir yana, DTP li vekillerin Cartier gözlükleri ile ahkam kesmesi diğer yana.
Acaba bu görünümleri ile halkın, iktidarın yarattığı hipermetrop (yakını iyi görememe) sorununa çözüm mü bulduklarını sanıyorlar?

Seçim öncesi de meclisden (tanıtımlar daire başkanlığından) aranmış ve T.B.M.M. kostümlerini tasarlamamız istenmişti. Terzi ve yamağından bile prim yapmaya kalkışan bu zihniyet konuyu medyaya sızdırmakta da hiç gecikmemişti. Cevabını benden aldılar elbet;
Siz meclisin çaycısını, müstahdemini giydirmeyi boşverin.
Bu yurdun bütçeleri, onları en büyük terzilerden giydirmeye müsait değil.
Önce maaşlarını düzeltin. Sendika haklarını geri verin.
Onlar nereden ne giyeceklerini sizden daha iyi bilirler zaten.

"Bir başka açıdan meclis" projesinden hatırlarım İsmet İnönü paşanın çalışma masasına yerleşmiş ama o mobilyayı İnegöl işi ciladan geçirmiş adamın kılığını. Ramazan sabahı prens de galle ceket, lacivert çorap, kahverengi ayakkabı…..

Derken dün bir de gazete haberi.
"Tayyör bayan vekillere dar geldi."
Gelir ya!
Yemiş yemiş defikasyon edememişlere hep dar gelir o tayyör.
Adalardan yakında bana da bir yar gelir bu durumda elbet hanımlar beyler.
Siz boyalı saçlarınızla diş dolgusu üzerine eğrileri tartışıp doğruları gizlemekte uzmansınız ya nasıl olsa…

Örnek farklılığı yaratalım bakalım da, konu dağılsın biraz.
Kitap Fuarındaydık.
Binlerce talebe salonları doldurmuş Belediyenin onlar için özel sektöre ödediği para da kasaları doldurmuştu.
Karşı pavyonda Sn. Vural Savaş, bu tarafta ben kitaplarımızın başında oturuyorduk.
Füsun Önal ile de kıkırdaşmayı hiç ihmal etmiyorduk.
Çoluk çocuk bizi nereden tanıyacak ki?
Onlar ancak Bülent abilerini, Seda ya da Hülya ablalarını bilirdi.
Dini yayıncıların hegemonyası ise oldukça belirgindi.
Kitap ve tasarım adına ise herşey sessiz ve boyunu eğikti.
Ntv yaklaşıp nasılsa benden roportaj talep etti. Neden olmasın dedim.
TGRT haberin canlı yayınından nasılsa şimdi inmiş,
Erdal İnönüye allahtan rahmet dilemiştim.
İlk aptal soru gecikmedi.
Sizin kitabınızı basacak yayın evi nasıl buldunuz?.
Cevabını vereyim Siz 385 milyon euroluk Plovdiv - Svelingrad demiryolu ihalesine bulaşmanın yolunu nasıl buldunuz ki?
Peki ya İSTON ne hülasa yer orada.
Kaldırım bile yokken burada?

-Ama bunu yayınlayamayız ki! :)

Sonra pahalı müteahidlerin ödül töreni gecikmedi nasıl olsa.
Ama nedense hep yurt dışı..
Demedim ki kayıt dışı!
İş kendinize gelince çatır çatır yayınlarsınız ama.
Hatır hatır kaşınmanız durmalı artık yayıncılıkta…
Vatandaş da çamurdan, bebesinin okul önlüğünü arayadurursa,
sonunda üniformayıda yeniden bulur nasıl olsa…


Artık o üniformaya da çamur bulaırsa seyleyle gümbürtüyü yamak hepsine diker nasıl olsa !

ekim sonu 2007 ne değişmiş ki ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder