29 Ağustos 2009 Cumartesi

DİKİŞ MAKİNASI GICIRTILARI 06

Sabah 08 20 tk ile yarılıyorum ülkemden !
Birkaç ülke geçeceğim tez elden,
30 Ağustos zafer,
31 Ağustos açılımla beter
01 Eylül Diyarbakıra neler eder görmeden !

06 Eylül Musevi cemaati komşuluk gününde dönüyorum,
07 Eylül senei-devriyesinde dövünmek istemiyorum
Lütfen biraz sukunet yoksa durum vehamet
Buyrun Aziz Nesin neslinden size hitabet !


Cumartesi, 29 Ağustos 2009 17:34 Ahmet NESİN
SEN RÜYA GÖRMESEN VE KONUŞMASAN LİVANELİ…



Bizde “Adam olmak” derler ya, ben yine de “İnsan olmak” diye değiştireyim, evet Zülfü Livaneli sadece Türkiye’de değil dünyada da “İnsan olmak” kolay değildir. En azından bir besteni, bir öykünü satıp karşılığında aldığın parayla satın alamazsın o insanlığı… Demokrat olmakla, görünmek ve demokratlığını satışa çıkarmak arasında çok ince bir çizgi vardır, onun ayrımına varmak çok kolay değildir, aynen o ince çizgi kadar da ince bir zeka gerektirir… Bir televizyon programında hakaretler yağdırmışsın. Bestelerin de, sen de halka mal olmuşsun ya, her istediğini söyleyebilirsin sanıyorsun, halkla haltı karıştırıp halt etmişsin sen, halka mal olmuş musun bilemem, ama iyi mal olmuşsun. Söylediklerin aşağıda:

Zülfü Livaneli: Bu tartışmaların hepsini izlemiyorum. Çünkü, çok affedersiniz ama bana "çok aptalca ve soysuzca" geliyor. Kusura bakmayın ama bunlar deli saçması! Bunlarla uğraşacağım ben.

Rana Erik: Bunları okumuş olmalısınız!

Z.L: Bakın hanımefendi, ben onları okumuyorum. Kim yazmışsa halt etmiş. Kimin yazdığını bilmiyorum ama aşağılığın biriymiş. Türkiye'de her deli, her kompleksli sitede kalkıp birşey yazdı diye, ben yaşayamam o zaman.

R.E: Leman dergisinden...

Z.L: Ne bileyim ben aşağılıkça bişey! Nedir bu ne biçim şey böyle. Özgürlüğü neden satmışım! İt oğlu it, sende yaz sen de sat.

R.E: Ancak bakın medya sitelerinde var bu!
Z.L: Medya sitesi dediğiniz, gazetelere giremeyen iş bulamayan ya da bulan yarım yamalak kompleksli kişilerin sinirlerini boşalttıkları yer. Aklıma babamla bir anım geldi, 12 Eylül sonrası, en demokrat Turgut Özal’ın Kastelli numaralarıyla halkın parasını höpürdettiği dönemler. Aynı senin gibi Kastelli reklamlarına çıkan sanatçılar var… Para bu kolay kazanılmıyor, halka mal olmuşlar ya bir kere… Aziz Nesin’e de bir telefon gelir o dönemde, olayı anlatayım da belki bir ders çıkartırsın…
Reklam şirketi: Aziz Bey merhaba…

Aziz Nesin: Merhaba…

Reklam Şirketi: Aziz Bey biz İş Bankası’nın reklamını yapıyoruz…

Aziz Nesin: İyi ediyorsunuz da, bundan bana ne!..

Reklam şirketi: Aziz Bey sizi İş Bankası reklamına çıkarmak istemiştik…

Aziz Nesin: İyi güzel de buna paranız yetmez…

Reklam Şirketi: Aziz Bey kaç para isteyeceğiniz önemli değil, bütçeyi çok geniş tuttuk…
Aziz Nesin: Bana ancak bankayı verirlerse çıkarım, yoksa benim olmayan bişeyin reklamını yaptırarak beni satın alamazsınız…
Bu öneriyi geri çevirdiği dönemde Aziz Nesin’in biran önce Nesin Vakf’ına çocuk almak için paraya en sıkışık olduğu dönemdir. Nerdeyse 28 yıl olmuş Livaneli ve Nesin Vakfı hâlâ onurlu bir şekilde devam ediyor. İnsan olmak böyle bişeydir işte, halka mal olmak da böyledir, zordur, irade ister, ince bir zeka ister…

Medya siteleri öyle sandığın gibi yerler de değildir Livaneli, hele hele Leman Dergisi hiç değildir. Orada adam gibi adamlar, yani insan olmayı becerebilmiş insanlar çalışırlar… Hepsi de becerikli kişilerdir. Bak aklıma bir fıkra geldi…

Türkiye’de meşhur olmak kolay ya, yine o şarkıcılardan biri 20 yıl sonra doğup büyüdüğü kasabaya gitmiş. Yaz mevsimi, Aile Çay Bahçesinde bir düğün var. Bilirsin o kasabaların birer orkestraları vardı eskiden. Müzisyenlerden biri şarkıcı kadını tanıyıp sahneye davet etmiş:

Müzisyen: Hanfendi şeref verdiniz, sizle çalmak bir onurdur.

Şarkıcımsı: Aman ne demek, hadi beraber bir parça söyleyelim…

Müzisyen: Çok seviniriz, parçayı hangi tondan çalalım?

Şarkıcımsı: Valli Istanbul’da bana detone diyorlar, ama siz hangisinden çalarsanız ben size ayak uydururum…

Sen bestelerine ve şarkılarına devam et Livaneli, ama bu halk her tondan çalanı kabul etmiyor artık. Hele ilk çıktığından beri her anlamda detone olanları hiç mi hiç kabul etmiyor… Hatta bence artık rüya da görme, Vatan Gazetesi’nde bugün rüyanı yazmışsın: “Son günlerde memleketimle ilgili bir rüyaya kaptırdım kendimi. Rüyamdaki Türkiye, içindeki Kürt kökenli yurttaşlarına sahip çıkarak, yıllardır kanayan yarayı sağaltıyor. PKK’yı etkisiz hale getirerek dağıtıyor. Amerikalıların boşalttığı Kuzey Irak’ı himayesine alıyor, o bölgeye bir nevi ağabeylik yapıyor. Bu iyi ilişkilerin sonucu olarak da Musul petrollerinden pay alıyor. Kuzey Irak’ın yeniden imar edilmesine katkıda bulunuyor. Türk üniversiteleri açılıyor, Türk bankaları, Türk şirketleri çalışıyor oralarda. Ne terör kalıyor, ne acı, ne gözyaşı döken analar, ne bölünme tehlikesi. Modern, demokrat, güçlü Türkiye Cumhuriyeti her yurttaşına şefkatle yaklaşarak zenginleşiyor, dünya liginde tepelere oynamaya başlıyor.”
Vay be Livaneli, sen ne kadar demokratmışsın da bizim yada benim haberim yokmuş bugüne kadar. Bana bu tümceyi açıklar mısın acaba: “Amerikalıların boşalttığı Kuzey Irak’ı himayesine alıyor, o bölgeye bir nevi ağabeylik yapıyor.” Sen yoksa Hasan Cemal gibi Osmanlı paşalarından birinin torunu musun, ruhunda ve beyninde emperyalist düşünceler mi var? Eksik kalmış rüyan, “Zülfü Livaneli Musul’a eyalet valisi olarak atanıyor, bestelerini petrol kuyularının gölgesinde yapıyor. Aynı zamanda kurulan Türk Üniversitesi’nin de hem dekanı, hem hocası, hem de rektörü. İnternette sitesi olan zavallı ve itoğluitlere kırbaç cezası veriyor. Anlayacağınız Zülfü Livaneli bu aralar çok iyi bişeyler yiyor…”

1 yorum:

  1. Unesco'ya adaydı beyimiz.
    "Geçiş Dönemi" başarısızlığı...

    Sizi ilgi ve beğeniyle izliyorum.

    YanıtlaSil