27 Ağustos 2009 Perşembe

Top'lu iğne 30

Danıştay kalem atarsa, o zaman ben de bu kalemi kırarım!

Evet. Ankara’nın kalbinden kaleme almaya çalıştığım gazeteprotta ki son yazımda birlikteydik o defa. Belki de son kez birlikteydik bu heyhat yaşamda!
Zaten tehdit, hakaret ve dedikodu har vurup harman savurmakta….
Belki de biz kaç kişiyiz ortamında?

Yazmış ve aşağıdaki yazıyı kaleme almıştım bir süreliğine (zorunlu olarak) ara verdiğim gazeteport yazılarıma.
Şimdi yeniden başlama zamanı; izin verildiği müddetçe elbet.
İnandıklarımın ihanetleri beni artık hiç üzmeyecek.
Aksine kamçılamaya devam edecek……

Bir baksanıza, polyester çöplüğüne dönüştürülmüş tekstil sanayiimizde üretilmiş bayrak patlaması, sonunda milleti şaşırtıp illet etmiş ve dökmüş sanki sokağa.
Yine malum sermayenin iplik tüccarları bundan ciddi kazançlar sağlamakta nasılsa işin sonuda. Kütük, yani Kütahya ve Trabzon üzümleri kurumu ise bu durumda uyumadan tüm jakobenist baskılardan da feyz alıp bu mazlum ulusu damıtılmış rakıyla uyutmakta pek geç kalmamakta.

Diğer bir yandan ise ne komikdir ki, minibüslerde ihtiyacım var yerine artık gümbür gümbür mehter marşı çalınmakta. Çünkü malum sermaye hala faiz pazarlamakda biraz daha ustalaşmakta. Tüketici Pir Sultan Abdal’dan daha aptal ya nasıl olsa? Ama tam bu oluşumların kaotik karmaşasında siz sanmayın ki Türk Ordusu şu an Kuzey Irak’ta. Zamanlama sağlamdı ya! O yüzden, Esad gelip Hiçtinye de dükkan bile açınca; bence çoktan (Suriye’de) güneyden kuzeye it (italya devletinin trafik sembolu) izi sürür bizimkiler belki de gizli bir manevrayla.

Tarih 23 Ekim 2007.
Saat 19:30 sularında alacakaranlık henüz bozkıra damgasını sunuyor.
Bilkent önünde 5000 kişi adeta kahrolsun yasadışı örgütler yaşasın faşizim diye çığlık çığlığa soluyor. Arada cılız olsa da, sokaklarda "ya ya ya, şa şa şa Fenerbahçe" tezahüratları bile solgun kalmış ve boyun büküyor.

Yer: Ankara Palas, yani Devlet Konuk Evi.
Diğer bir tarifle eski meclisin karşısındaki, yani Ulus semtindeki tarihi bina.
Balkondan salona akan seçkin konuklar, yeşil salondaki 2023’e Hikayeler'den kurduğumuz enstelasyon sergimizden başlayarak yerlerini yavaş yavaş alıyorlar. Bahçe aydınlatmasının mor ve yeşil ışıkları sanki gökkuşağının altından geçiyormuşsunuz duygusunu aşılıyor.

Salonda İsmet Paşa’nın zarif kızı Özden Toker’den Hürriyet’in eski patroniçesi Sn. Belma Simavi'ye hatta yeni patroniçesi Sn. Sema Doğan’dan Sn. Emin Çölaşan’a bir arada dostane bir eda ile konsensus aranıyor.
Başka kimler yok ki bu arada orada.
Rahmetli Vehbi Koç beyefendinin kızı Semahat Arsel’den, Anayasa Mahkemesi Başkan Yardımcısına, Loğolu'ndan Halefoğlu'na, Sn. Hikmet Sami Türk’ten Sn. Uluğbay’a kimi ararsan ara kutsal mabed misali Anaçev ve İnönü Vakıfları için hepimiz saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile gözyaşlarımıza o gece bir türlü gem vuramamakta.
Halbu olunca da ihale kalır elbet benim gibi bir yamağa böyle bir ortam oluşturuluyorsa.

İhaleler sessiz halolurmuş bu siyasal yapıda.
Onların yalancısı olmaktan bıktım.
Doğru buysa susuyorum sonunda.
Ama sanmayın ki sonsuza dek bu defa.
Konuşacağım elbet haklarım çalınmaktaysa.


Bir zamanlar mekanın Gece kulubündeki ünlü İtalyan diva Mina’nın canlı söylediği şarkılarının replikleri artık solmaya başlasa da, sebebidir ki kalorifer yakacak yakıt imkansızlıklar yüzünden kolay bulunamamakta. Osman Çetintaş’ın gayreti olmasa, belki de enkaz altında kalacağız tarihi mekanda.. Ama herkesin duyguları sımsıcak ve de ortamı ısıtarak geleceğe mesaj dolu göndermeler aktarmakta. Mehpare Çelik hanımefendinin sunduğu gecede, Durul Gence ve Ayten Alpman, Ayla Büyükataman, Metin Serezli ve Gökhan Sezen ise Ata'mızın sevdiği şarkılardan şiir ve anılardan oluşan ağırlaştırılımış bir program sunmakta.
Dans da yok eğlence de ama gönüllerde bir huşu var ki çok zor anlatılmakta.
Hatta, Şehitlerin merhum bedeni soğumadan 15 inde onbeşbin genç, laik, demokrat ve çağdaş genç yetiştirmek için Anaçev ve İnönü vakıflarından yardımlar yağmakta…
İşte o anda gelişen olaylardan halk ve dava dostlarım hariç sermaye köpekleri olan bitenden bihaber ve susmakta. O yüzden "susma, susdukça sıra sana gelecek" var şimdi aklımda. Demiş ve şunları sıralamışım.
Bakın neler olmuş o arada:

İster, Maçka'daki yeni dükkanımızda.
(Faaliyete geçmiş)
İster, 14 kasım 2007 Swiss Otel balo salonunda.
2023 e hikayeler xvıı – uyanma zamanı-
(Doğan gurubunun salondaki yoğun ilgisi gerçekleşmiştir.
Ama yansıtmaları mümkün değildir.)
Hatta Mart ayında Prova Odası adlı tiyatro oyunumda.
Belki de Nisanda ikinci kitabımda.
Bu Ocak ayında ise,
Her hafta ekranda hemde bir haber kanalında
Çengelli iğne.
(top’lu iğnem batmış çıkmıştı. Bu kez taktım mı kilitleyeceğim.)

Laf bu kimbilir nereye gider?
Ağız bu, isterse adamı torba gibi büzer.
O yüzden dediğim gibi
Sözü süzmenin manası yok.
Süzünce özünde rafine edilemiyor.
Nedense sızınca daha da lezzetli..

Ve de 2007 ekimi
bkz EMİN ÇÖLAŞAN
HER KUŞUN ETİ YENMEZ
SAYFA 109

BÜYÜK PATRON DEĞİLİZ . AMA KOVULMAYIZ KOVMA LÜKSÜMÜZ VARDIR !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder